Fakîh Îsâ bin Muhammed şöyle anlatır:
Uzak bir diyârda idim. Abdullah el-Ayderûs’u açıkça bulunduğum yerde görmeyi temenni etmiştim. Mescide gittim. Oraya bir dilenci ve yanında birisi gelip benden bir şey istedi. Bir şey vermedim. Oradan ayrılıp başka yere gittim. O dilenci ve yanındaki kişi benim arkamdan geldi. Sonra yine yanıma yaklaşarak benden bir şeyler istedi. Yine yüz vermedim. Bunun üzerine o dilenci ve yanındaki ayrılıp gitti. Bir müddet sonra ben, Abdullah el-Ayderûs’un bulunduğu yere döndüm.
Şeyh Abdullah’ın yanına giderek;
– Ben sizi gittiğim yerde alenen görmeyi temenni ettim. Lâkin bu isteğim hâsıl olmadı,dedim.
Bunun üzerine Ebû Muhammed el-Ayderûs ;
– Sana alenî görünmem hâsıl oldu. Falan gün duhâ vaktinde sen falan mescidde idin. Senin yanına bir dilenci geldi. Yanında birisi de vardı. Senden bir şeyler istediler. Onlara bir şey vermedin. Sonra kalkıp bir yere gittin. Onlar da seni tâkib etti ve yine bir şeyler istediler. Yine yüz vermedin. İşte o dilencinin yanındaki ben idim. Ben, senin yanına o kılıkla gelmiştim, dedi.
Ben;
– Efendim! Sizin dedikleriniz doğrudur. Fakat o size fazla benzemiyordu,deyince,
Şeyh Abdullah da;
– Eğer ben bu hâlimle senin yanına gelse idim, sen beni tanır ve insanlara haber verirdin, buyurdu. (2)
KAYNAK:
1) Mehmet Akar, Mesel Denizi, Nil Yayınları, İstanbul 2001, s. 147-148
2) Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas