Tatil Hikayesi 6
Peki, Bay Kemal neden Serdar ile gitmek ihtiyacını hissetmişti? Bay Kemal de bir idealistti. Yıllar önce mutluluk çiçeğini aramak için yola çıkmış, fakat başarılı olamamış, kendisini başarısız olma durumuna tam olarak hazırlamadığı için, üzüntüden yürüyemez hale gelmişti. Onun yeni bir idea peşinde koşmasını engelleyen şey yürüyememesiydi ve hangi taraftan bakarsak bakalım tekrar yürümesini sağlayan da Serdardı. Bu durumu Bay Kemal şöyle açıklıyordu: Benim yeniden yürümemi sağlayan mutluluk çiçeğinin pırıltılarının artmasından çok, Serdarın buradan ayrılmadan önce bana fikir bakımından büyük destek olmasıdır. Serdar başarısız bile olsaydı ben tekrar yürüyebilecektim diyorum. Bay Kemal Serdara tecrübesini aktarmış, Serdar Bay Kemalin çaresizlikten kurtulmasına yardım etmişti. İdealistler yardımlaşmazlarsa ideanın anlamı mı kalırdı? Şimdi Serdar kötü bir oyuna engel olmak için gidiyordu ve belki Ona yardımı dokunabilirdi.
Şehre geldiklerinde şehir meydanında hiç arkadaşı olmadığını gördüler. Serdar geç kaldığını anladı. Üzüntüsü sonsuzdu. Şaşkın bir halde etrafına bakınırken, meydanın kenarındaki evlerin arasından çıkıp Serdar..Serdar.. diye bağırarak kendisine doğru koşmakta olan bir arkadaşını gördü. Bu Murattı. Serdar da, ona doğru koşmaya başladı. Biraz sonra birbirlerine sıkıca sarıldılar. Serdar: Diğer arkadaşlar götürüleli kaç gün oldu? diye sordu. Murat: Üç gün önce. Kamyonlara yükleyip hepimizi fabrikaya götürdüler. Ben bir fırsatını bulup fabrikanın kapısında kamyondan yere atlayıp kaçtım. Amacım, geri döndüğünde durumu sana anlatmaktı. Hepimiz senin başarılı olduğunu biliyoruz. Bize defalarca anlatmıştın. Mutluluk çiçeğinin saçmakta olduğu mutluluk pırıltılarını arttırmak ve böylelikle tüm canlıların mutluluktan aldığı payın biraz daha çoğalmasını sağlamak istiyorum diyordun. Biraz medeni cesaret gösterin diyordun. Yok mu benimle gelmek isteyen diyordun. Biz sadece işçi adayı olduğumuz ve sonunda nasıl olsa fabrikada ucuza çalıştırılacağımızı düşündüğümüz için, patronun bizler için hazırladığını sandığımız o tek yola girmiş bilinçsizce yürüyorduk. O tek yoldan başka ve çok daha faydalı, yararlı yollar olabileceğini aklımıza getiremiyorduk. Sen, sende doğuştan var olan bu kabiliyetini bizi yönlendirmek için de kullanmak istedin. Beynimizdeki sis perdesini dağıtmak istedin. Sen bu durumu bize iyi anlatamadın mı? Hayır, aslında çok iyi anlattın da, biz sana pek kulak asmadık. Yani söylediklerini önemsemediğimiz için dinlemedik dedi.
Muratın söyledikleri Serdarın şaşırmasına sebep olmuştu: Vay Murat! Sen neler biliyormuşsun da benim haberim yokmuş. Ben de bütün o anlattıklarımın boşuna olduğunu düşünüp üzülüyordum. Fakat yine de ümidimi kaybetmedim. Yoksa buraya geri dönmezdim. Şu anda seni kazanmış sayılırım. Sadece seni kazanmakla yetinmemeli öteki arkadaşları da kazanmaya çalışmalıyım. Murat, şimdi senden beni ve buradaki arkadaşları fabrikaya götürmeni isteyeceğim. Belki henüz vakit çok geç olmamıştır. Fabrikanın yakınlarına geldiklerinde hava iyice kararmıştı. Fabrikanın dış kapısı kapalıydı. Arkadaşlarının isteksiz olduğunu gören Serdar fabrikanın duvarına tırmandı. Oradan bahçeye atladı. Bahçeyi kontrol ettikten sonra açık bir pencereden fabrikaya girdi. Fabrikanın yönetim odasında bulduğu belgelere göre, köle olarak çalıştırılmak üzere taş ocaklarına götürülmüşlerdi.
Serdar bir süre bu acı durumun üzüntüsünü yüreğinde taşıdı. Zamanla üzüntüsü hafiflemeye başladı. Onlardan hiç ilgi görmediği halde onları kurtarmak için çırpınıp durmuştu. Fakat angaryanın da bir sınırı vardı. Bir idealistin anlattıklarına inansın diye kimseye baskı yapmaya, zor kullanmaya hakkı yoktu. Tek yapacağı inandırmaya çalışmak olabilirdi. Şimdi yeni bir program hazırlaması gerekiyordu. Dünyadaki tüm canlılara faydalı olabilmek amacını güdüyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için, bir an bile olsa, heyecanını hiç kaybetmeden, sadece kendine özgü bir biçimde çalışmalarına sonuna kadar devam etmeye kararlıydı.