Tatil Hikayesi 3
Bay Kemalin son derece üzgün hali Serdarın canını sıkmıştı. Serdar, Bay Kemalin üzüntüsünü paylaşmakla birlikte, onun mutluluk çiçeğini aramaya çıkmadan önce kendisini yeteri kadar bu işe hazırlamamış olduğunu düşündü. Mutlaka ve mutlaka başarılmak istenen bir idea için, başarı kadar başarısız olma durumunu da göz önüne getirmek lazımdı. Hiçbir zaman yüzde yüz başarı gelecek diye bir durum söz konusu olamazdı. Doğrusu yüzde elliye yüzde elli yani yarı yarıyaydı. Sadece yolun doğrusunu bulup yürümek yeterli değildi. Çıkabilecek engelleri de hesap edebilmek gerekirdi. Hesapta olmayan bir ayrıntı bile tökezlemene neden olurdu. Tökezlenip düşme yani başarısız olma durumunun sonuçlarına Bay Kemal kendisini hiç hazırlamamıştı. Şimdi bu hatasının vebalini oldukça ağır bir biçimde ödüyordu. Serdar, Bay Kemal gibi bir idealistin bu denli acı çekmesine tahammül edemeyecekti. Onun yanında misafir kalacağı birkaç gün içinde acılarını hafifletebilmek için, Bay Kemale yardımcı olacağına dair kendi kendine söz verdi.
Bay Kemal sözlerini tamamlarken ortada koskoca bir soru işareti bırakmıştı. Mutluluk çiçeğinin efsanevi bekçisi olan adamın Bay Kemale son olarak sorduğu soru neydi? Serdar bu sorunun ne olduğunu Bay Kemale sordu. Bay Kemalin söyledikleri şunlar oldu: Bekçi bana son olarak şu soruyu sormuştu: Bay Kemal farz et ki ben seni yeterli gördüm. Beraber, mutluluk çiçeğinin yanına gittik. Bir ihtimal de olsa senin orada yapacağın çalışmalar ters etki yapar da mutluluk çiçeğini soldurursan yani mutluluk çiçeğini görevini yapamaz duruma getirirsen, neler olur, lütfen anlatır mısın?
Serdar ile Metin, dört gün misafir kaldıktan sonra dönüşte mutlaka uğrayacaklarını söyleyerek Bay Kemal ile Vedata veda edip yola çıktılar. Günler günleri kovaladı, aradan haftalar geçti. Serdar yolda rastladığı pek çok insanla her çeşit konuda fikir alışverişinde bulundu. Bazılarıyla yaptığı konuşmaları istediği şekilde bilgi akımı sağlayamadığı için, kısa kesmek zorunda kaldı. Bazılarıyla ise, saatlerce konuştu, sohbet eder gibi, karşısındakine fark ettirmeden, faydalı olabilecek bilgi birikimlerini ustaca çekip aldı. Kendi öz düşüncesinde kurup tasarladığı bu büyük idealini, kimseden bir aferin beklemeksizin, tüm canlıların mutluluktan aldığı payın biraz daha çoğalmasını sağlamak diye özetlediği girişiminin başarısı için bir tür karakter betimlemesi yapıyordu. Yol arkadaşı Metin Bazen onunla konuşurken istemeden kalbini kırdığı, üzdüğü oluyordu. Bu durum belli belirsiz bir kavram kargaşasına yol açıyordu. Zaten birkaç defa Metin, Serdara, ne halin varsa gör. Benden bu kadar. Artık seninle gelemem, geri dönüyorum, diyerek çekip gitmeye kalkmıştı. Gerçekte bu tartışmalar Serdarın yüreğinde derin yaralar açıyordu. Ama Serdar, bu zor durumu her defasında atlatmayı beceriyordu. Yola çıkmadan önce olabilmesi mümkün olabilecek olaylara kendini hazırlamıştı. Serdar, bir başka deyişle kendi kendini aşmıştı. Bir defasında Serdar:
Benimle geldiğin için çok teşekkür ederim, Metin kardeş. Birbirimize kırıldığımız, darıldığımız, kızdığımız zamanlar da oldu. Bir defa daha hatırlatmakta fayda görüyorum. Yaptığımız konuşmaların birçoğu sana basit ve anlamsız gelebilir. O basit ve anlamsız gibi gördüğün konuşmaları sen unutup gidiyorsun, ama bu tarafta bana faydası büyük oluyor. Ben o basit fikirleri kendime has bir yorumla işliyorum ve sonsuz fikir elde ediyorum. Bir incir çekirdeğini toprağa veriyorsun, zamanla o çekirdek fidan daha sonra da incir ağacı oluyor, başlıyor meyve vermeye. İncirleri topla ağaçtan ver toprağa işte sana incir ağaçlarıyla dolu kocaman bir bahçe. Bu bahçeyi istediğin kadar genişletebilirsin demişti. Serdarın söyledikleri Metini şaşırtmıştı:
Vay be, inanılır gibi değil. Demek o konuşmaların sana faydası bu kadar büyük oluyor. Ne buluyorsun o konuşmalarda aklım almıyor. Sonunda Serdar ile Metin, daha önce Bay Kemale de kılavuzluk etmiş olan yaşlı köylüyü buldular. Yaşlı köylü onları Umut Geçidinin girişine kadar getirdi. Burada yaşlı köylünün Umut Geçidi ve ondan sonrası hakkındaki tanıtım konuşmasından sonra Serdar geçide girdi. Geçitte elli metre kadar ilerleyip bulduğu kuytu bir köşeye oturdu. Sınırları kesin çizgilerle belirtilmemiş, duruma göre anında değişime uğrayabilecek esnek bir plan hazırlamıştı ve bu planın sadece iskeleti değişmeyecekti. Aslında basit gibi görünen fakat son derece karmaşık olan bu planı tekrar kontrolden geçiren Serdar, kendinden önce Umut Geçidine giren idealistler gibi zamanlama hatası yapmayacak, açık alana gündüz değil, gece çıkacaktı.