Sepetçioğlu
Sepetçioğlu bir ananın kuzusu,
Hiç gitmiyor kollarımın sızısı,
Böyleyimiş alnımızın yazısı
Yassıl dağlar yassıl aman,
Osman Efem geliyor vay vay!
Osman Efe de, Osman Efe ha!.. Halkın gönlünde umut, yüreğinde sevgi. Zalimler, halk düşmanları derseniz, köşe bucak peşinde Osman Efenin. Yüreklerinde bir korku ki, uykuları bölünüyor geceleri. Derebeyinin dilinde Osman Efenin adı Şu Sepetçioğlu denen eşkiyayı yakalayanı altınlara boğarım. Ölüsünü, ya da dirisini getirene bağlar, bahçeler vereceğim diyor. Neden ki derseniz, diyelim. Sepetçioğlu Osman Efe mert. Bileğine güçlü, yüreğine sağlam.
Kastamonunun Araç ilçesinin Yukarı Avşar köyünden. Babasının bir karış toprağı yok. Köylük yerde topraksızlık kötü. El eline muhtaç eder topraksızlık. Muhtaç eder ki, gündelik işler karın doyurmaz. Eli görür, cebi görmez insanın. Osmanın babası da öyle. Napsın? Ek bir gelir gerek. Sepet yapıp satıyor. Hani çok bir şey kazanmıyor ama, geçinip gidiyorlar. Babasının ölümünden sonra Osman güç durumlara düşüyor. Geçim sıkıntısı çekiyor. Köyü terketmek zorunda kalıyor sonunda. Varıp Kastamonuya yerleşiyor. Baba mesleği sepetçiliği de iş ediniyor kendisine. Zaten bir anası, bir kendi. Geçinip gidiyorlar. Kollu sepet, ekmek selesi, küfe, çeşit çeşit. Küçüklü büyüklü. Günde birkaç tane yapıp satıyor. Bir de şu var ki, devir çok eski. Anadolu beylerin elinde. Her beylik kendi bölgesinde yaşayanlardan sorumlu. Yani ki, onların kazancını beylikler vergiliyor. Beyin emrinde sipahiler. Köy köy; kent kent dolaşıp kazançlarının bir kısmını topluyor. Ama öyle bir toplayış ki, düşman başına. Sipahilerin dediği dedik, çaldığı düdük. Varıyorlar harmanın başına Bu harmandan elli gülek buğday ayırın aşar olarak diyorlar. O kadar. çiftçinin eli kolu bağlı. Harmandan elli gülek buğday çıkar mı, çıkmaz mı. Belli değil. Çıkarsa geriye ne kalır. Kışın çoluk çocuk ne yer. Soran yok. Ya gelecek yılın tohumluğu? Sipahiler zalim! Gaddar! Şundan ki, sırtları kalın sipahilerin. İlk güvenceleri Bey sipahilerin. Sonra Beylerbeyi. Sonra da Padişah. Padişah açıyor ağzını Şunca buğday, şunca arpa. Şunca deve gerekli bana diyor. O kadar! Emri beylerbeyi alıyor, beye iletiyor. Bey de sipahilere. Ha, bir de mültezim denilen gelir toplayıcılar var. Filan köyün tüm gelirini kabala alıyor. Yani, bey istediği öşrü bildiriyor. Diyelim ki bey köyden yüz çuval pirinç istiyor. Bunu mültezim köylüden topluyor. Ayrıca kendisi için de ek yapıyor buna. Artık insafına kalmış. Ne kadar pay isterse onu da ekleyip varıp köylüye bildiriyor. Ürününüzden şuncasını öşür olarak istiyorum. Filan yere getirip teslim edeceksiniz. O kadar! Kim ki istenileni vermedi, ferman padişahtan. İnsaf sipahiden.
İşte Sepetçioğlunun yaşadığı devir, bu devir. Sepetçioğlunun yaşadığı beylik de İsfendiyaroğulları Beyliği. İsfendiyaroğlu Hamza Beyde din-iman kıt! İnsaf vicdan hak getire! Öşrü artırdıkça artırıyor. Köylü bir deri bir kemik. Umurunda değil beyin. Durmadan daha çok vergi alınması için emir yağdırıyor. Sepetçioğlu o zamanlar daha efe değil. Osman diyor herkes! Sepetçioğlu Osman.
Günlerden bir gün, dükkanında sepet örüyor Osman. Kapı tekmeyle açılıyor. Hamza Beyin emridir. Hafta sonuna kadar yüz tane sepet vereceksin öşür olarak. Ellisi sele, ellisi kulplu olsun. Tak kapı sipahiler dışarda. Sepetçioğlu almış başını ellerinin arasına. Başlamış hesaplamaya. Günde iki sepet örse, hafta sonuna kadar oniki sepet yapar. Eldekileri de eklese, elli sepeti geçmez. Bunların tümünü verirse neyle geçinecek. Üstelik düğün hazırlığı var. Üçbeş kuruş bir kenara atmak gerek. Varıp anasına açmış durumu. Anası tasalı. Oğlum sana kötülük yaparlar. Ne yapıp yap, istediklerini yerine getir. Baban rahmetli de çok çektiydi. Sepetleri yetiremeyince yollarda çalıştırdılar. Ev yapımında iş verdiler. Sen sen ol, çekin Osmanlıdan. İstediklerini yetir. Yoksa iyi olmaz. Olmazı belli. Ya çaresi? Ne yapsın Osman. Varıp komşu sepetçilerden ödünç sepet istese kim verir. Hepsi aynı durumda. Çaresiz Osman. Gözlerinde uykular kaçık. Hafta sonunu iple çekiyor. Gelsinler. Durumu anlatırım. Nişanlıyım. Yakında düğünüm olacak. Biraz anlayış gösterin bana derim. Bunlar da insan. Canımı alacak değiller ya! Olanı alır giderler diyor. İyi. Hoş! Ama evdeki Pazar çarşıya uymuyor. Hafta sonu gelip de sipahiler kapıya dayanınca işler karışıyor. Vay efendim vay! Nişanlıymış da para gerekliymiş. Öküzün yamacına koşul da aklın başına gelsin. Gör bakalım, yol yapmak mı kolay yoksa sepet mi? Osmanın cevap vermesine kalmadan iki kişi yakalamış kollarından. Sürüye sürüye atın terkisine bağlamışlar. Sürmüşler atları doğru Beyin huzuruna. Daha bir dolu adam bekliyor kapıda. Kiminin üstü başı lime lime, kiminin gözü yaşlı. Osman da girmiş aralarına. Girmiş ya, alıp veriyor, alıp veriyor. Çok geçmeden Bey görünmüş. Elinde nar çubuğu. Sıradan girmiş. Demek emirlere karşı durursunuz. Canınız ucuz sizin. Keyfiniz bilir. Alın bunları yol yapımına koşun. O kadar! Bey buyurur, beycik vurur. Adamlar sıra sıra dizilir yollara. Osmanın içi içine sığmıyor. Osman tetikte. Osman yolun kuytusunu kolluyor. Sonra süzülüveriyor karanlıklara. Ver elini Kastamonu. İlkin anasına varıyor. Durumu sergiliyor. Böyleyken böyle. Canımı zor kurtardım. Bu işin oluru yok. Sizi size bırakıyorum. Ben bu işi Beyin yanına koymayacağım. Onca zavallı adamın ahını alacağım Beyden. Anası ürkek, Oğul beyle yarışa çıkılmaz. Kolu uzundur Beyin. Sağ komaz seni. Kapısında kulu çok. Baş edemezsin diyorsa da Osman kararlı. Görsünler el mi yaman Bey mi! Dinsizin hakkından imansız gelir. Yanına koymam bunu. Sen benim baba yadigarı tüfeğimi ver. Nişanlıma da gözkulak ol deyip atlamış atına. Doğruca nişanlısının evine. Nişanlısı da yürekli kız. Üstelemiyor hiç.
Osman düşüyor yollara. Varıp Beyin konağına ulaşıyor. Pusu kuruyor. İsfendiyaroğlu Hamza Bey de at sırtında gezintiye çıkıyor çok geçmeden. Sözün kısası, Sepetçioğlu Osman, hakkından geliyor Beyin. Sonda da atını mahmuzlayıp Gülpü Dağına sığınıyor. Gaddar Beyin ölümünü duyan halk sevinç içinde. Dilden dile anlatıyorlar Sepetçioğlunu. Bundan böyle de adını, Sepetçioğlu Osman Efeyapıyorlar. çokluk da Sepetçioğlu deyip kısadan kesiyor.
Bey öldü diye, beylik dağılmıyor elbet. Hamza Beyin oğlu Rüstem Bey alıyor beylik sırasını. Babasından daha gaddar Rüstem Bey. Halkı daha çok eziyor. Bir tek Sepetçioğlu karşı duruyor Rüstem Beyin buyruklarına. Buyruğa buyrukla karşı koyuyor üstelik. Rüstem Bey, öşrün oranını artırınca o da buyrukluyor : Filan gün, filan saatte, falan yere şu kadar baş koyun getirin. O kadar! Koyunlar gelirse gelir; yoksa Beyin adamlarından bir kaçı gider. Gidecek adamları da iyi seçiyor Sepetçioğlu. En gaddarlarını, halka en çok eziyet edenini seçiyor sipahilerin.
Beyde bir telaş. Atlılar çıkarıyor Gülpü Dağına. Boş. Halk seviniyor. Sepetçioğlunun adı dillerde. Herkes elinden gelen yardımı geri komuyor. Aç-susuz bırakmıyor Sepetçioğlunu. Bey bakıyor bu işin oluru yok. İşi kurnazlığa döküyor. Sepetçioğlunun anasıyla nişanlısını yakalatıp getirtiyor konağına. Sonra da haber salıyor Sepetçioğluna : Ya gelir teslim olur, ya da anasıyla nişanlısını boğdururum. Sepetçioğlu durumu öğrenince bir gece baskın yapıyor Rüstem Beyin konağına. Anasıyla nişanlısını alıp kaçıyor. Kimi, Beyin adamlarının arasında Sepetçioğlunu tutanlar vardı, onlar yardım etti diyor; kimi, Sepetçioğlu çatal yürekli. Bir nara atmış ki yerler yerinden oynamış. Kimsenin kılı kıpırdamamış diyor.
Sözün özü, Sepetçioğlu, anasıyla nişanlısını da alıp Gülpü Dağına çıkmış yeniden. Adı daha da büyümüş. Halk daha tutar olmuş. Beyin yüreği korkulu. Öşürü, eziyeti bırakıp bir tek Sepetçioğlunun peşine takmış adamlarını. Sepetçioğlu derseniz üç can. Anasıyla nişanlısı da yardımdan çok yük oluyarlar ona. Sipahilerin yaklaşma haberini duyunca yer değiştiriyorlar. Gün oluyor aç-susuz, saatlerce yürüyorlar. Anası derseniz yaşlı. Yola dayanamıyor. Teslim olmayı da istemiyor. Biliyor ki Rüstem Bey sağ komaz bu kez. Derken sipahilerin tuzağına düşüyorlar birgün. Sepetçioğlu, aslanlar gibi döğüşüyor. Nişanlısı da öyle. Ama anası; anası yürüyemiyor gayrı. Vuruşa vuruşa geri çekiliyorlar. Ama, uzun sürmüyor bu. Sipahiler dağın tepesini dolanıp arkadan sarıyorlar. Daha çok dayanamıyor Sepetçioğlu.
Üçünün ölüsünü şenlikle şehire getiriyor sipahiler. Günlerce yiyip içip keyfediyorlar. Halk geriden geriden izliyor bu şenlikleri. Bir de türkü yakıyorlar Sepetçioğlu için. Alıp Sepetçioğlunun tüm yiğitliğini koyuyorlar bu türküye…
Yaslan Sepetçioğlu yaslan,
Laleli çimenli dağlara yaslan,
Analar doğurmaz sen gibi aslan,
Yassıl dağlar yassıl, Osman Efem geliyor aman!
Yassılsın dağlar ya! Yassılsın ki Osman Efe geçsin. Osman Efeyi asırlar ötesinden bugüne getirmek olanaksız elbette. Ama türküsü var ya!
SEPETÇİOĞLU
Sepetçioğlu bin ananın kuzusu,
Hiç gitmiyor kollarımın sızısı,
Böyle imiş alnımızın yazısı,
Yassıl dağlar Osman Efem geliyor.
Yaslan Sepetçioğlu yaslan,
Laleli çimenli dağlara yaslan,
Analar doğurmaz sen gibi aslan,
Yassıl dağlar, Osman Efem geliyor aman!
Kalk gidelim kışla önü aşağı,
Salıvermiş ince belden kuşağı,
Yaman olur Kastamonu uşağı,
Yassıl dağlar, Osman Efem geliyor aman!
KAYNAKLAR
1. Sadi Yaver ATAMAN: Doğcıl Saz Şairlerinin Hür Fikirleri Yaymadaki Rolleri (1944) ve Sepetçioğlu Osman Efe Zeybeği ve Türküsü TFA Dergisi s.165/1963
2. M. ÖZBEK Folklar ve Türkülerimiz 1975, s.359
3. F. ARSUNAR: Batı Anadoluda Zeybekler (MİFAD Arşivi No.145)
Kaynak:
Yaşar Özürküt
Öyküleriyle Türküler -3
İstanbul-2002