KÜÇÜK DENİZ KIZI


Bir zamanlar denizin derinliklerinde, garip bitkiler, yosunlar, irili ufaklı balıklarla birlikte altı deniz kızı yaşarmış.

içlerinden en küçüğü ve en güzeli olan deniz kızının en büyük dileği suyun üstüne çıkabilmekmiş. Ama, bunun için on beş yaşına gelmesi gerekiyormuş. işte o zaman mercan kayaların üstüne oturup, gemileri,ormanları, şehirleri görebilecekmiş. Yaşını dolduran ablası, suyun üzerine çıkıyormuş. Ama hiçbiri yeryüzünü görmek için onun kadar sabırsızlanmıyormuş.

Küçük deniz kızının dünyayı görmesi için daha beş yılı varmış. Ama yeryüzü hakkında söylenenler onun aklından hiç çıkmıyormuş. On beş yaşına giren ablaları suyun yüzünde rahatça dolaşabiliyorlarmış. Gördüklerini küçük deniz kızına anlatıyorlarmış. Ah ! Küçük kız kardeş nasıl da onları dinliyormuş. Büyük şehirleri, ormanları, şatoları, gemileri gözünde canlandırmaya çalışıyormuş. Kardeşlerden biri, bir gün suda oynayan çocuklara rastlamış. Onlarla oynamak istemiş.

Ama çocuklar korkup, kaçmışlar. Sonunda beklenen gün gelmiş! Küçük deniz kızı, {`}{`}Hoşça kalın!{`}{`} demiş ve su yüzüne çıkmış. Hava serin ama deniz sakinmiş. Büyük bir yelkenli de hemen oracıktaymış. Denizciler şarkılar söylüyormuş. Rengârenk ışıklar gemiyi süslüyormuş.Küçük kız, gemiye yaklaşmış. Dalgalar onu yükseltince de yuvarlak pencerelerden içerisini görebilmiş.

İçeride güzel giyimli bir sürü insan varmış. Ama içlerinden en güzeli genç bir prensmiş. Prens, gülen gözleriyle herkesin elini sıkıyormuş. Vakit iyice geç olmuş. Küçük deniz kızı hala prensi seyrediyormuş. Birden uzaklarda şimşekler çakmaya başlamış. Gemiciler bağrışıyormuş:
-Fırtına çıktı! Fırtına!..
Gemi dalgalı sularda batıp çıkmaya başlamış. Küçük deniz kızı tehlikeyi sezmiş. O anda da gemi batmış. Prens dalgalarda kaybolmuş. Hayır ! Prens ölmemeli denizin derinliklerine dalmış. Prensi bulunca suyun yüzüne çıkarmış.
Gemiden kopan kalaslar ve direkler azgın dalgalara karışıyor küçük deniz kızına zor anlar yaşatıyormuş.
Tahtalar çarpabilir hatta ezilebilirmiş.Ama bunların hiç birini düşünecek durumda değilmiş.
Tek düşüncesi prensi azgın dalgalardan kurtarmakmış. Prensin yavaş yavaş bütün gücü tükeniyormuş. Kolları ve bacakları cansız gözleri kapalıymış. Eğer küçük deniz kızı onu kurtarmasa azgın sularda kaybolup gidecekmiş. Prensin başını devamlı suyun üstünde tutmaya çalışmış. Kendini onunla birlikte suyun akışına bırakmış. Epeyce bu şekilde gitmişler. Nihayet kara görünmüş. Gecenin bir vaktinde karaya çıkmışlar. Küçük deniz kızı geceyi prensin başından ayrılmadan geçirmiş.
Tek düşüncesi prensi azgın dalgalardan kurtarmakmış. Prensin yavaş yavaş bütün gücü tükeniyormuş. Kolları ve bacakları cansız gözleri kapalıymış. Eğer küçük deniz kızı onu kurtarmasa azgın sularda kaybolup gidecekmiş. Prensin başını devamlı suyun üstünde tutmaya çalışmış. Kendini onunla birlikte suyun akışına bırakmış. Epeyce bu şekilde gitmişler. Nihayet kara görünmüş. Gecenin bir vaktinde karaya çıkmışlar. Küçük deniz kızı geceyi prensin başından ayrılmadan geçirmiş.
Tek düşüncesi prensi azgın dalgalardan kurtarmakmış. Prensin yavaş yavaş bütün gücü tükeniyormuş. Kolları ve bacakları cansız gözleri kapalıymış. Eğer küçük deniz kızı onu kurtarmasa azgın sularda kaybolup gidecekmiş. Prensin başını devamlı suyun üstünde tutmaya çalışmış. Kendini onunla birlikte suyun akışına bırakmış. Epeyce bu şekilde gitmişler. Nihayet kara görünmüş. Gecenin bir vaktinde karaya çıkmışlar. Küçük deniz kızı geceyi prensin başından ayrılmadan geçirmiş.
Sonunda hava aydınlanmış. Yemyeşil kıyıların önünde büyük bir bina yükseliyormuş.
Burası eski bir şatoymuş. Bahçesinde portakal ağaçlarıyla palmiyeler varmış.
Deniz, küçük bir koydan içerilere uzanıyormuş. Su sanki ama derinmiş.
İşte küçük deniz kızın azgın dalgalarla boğuştuğu gecenin, sonunda prensi böyle bir yere getirmeyi başarmış.

Deniz kızı, prensi kıyıya yatırmış. Prens biraz kendine gelir gibi olmuş. Ama gözleri hala kapalı, yüzü ise solgunmuş. Küçük kız onun güzel ve geniş alnını öpmüş.

Birden, bir gonk sesiyle birçok genç kız bahçeye çıkmış. Küçük deniz kızı, hemen kayanın arkasına saklanmış.
Genç kızlar prense yaklaşmışlar. Prens etrafındaki kızlara gülümsüyor, kendisini azgın dalgalardan onların kurtardığını sanıyormuş. Onlara teşekkür etmiş. Deniz kızı, üzüntü içinde denizin derinliklerine geri dönmüş.

Artık küçük kız mutsuz ve düşünceliymiş: Sabah akşam prensi bıraktığı koya gidiyormuş. Fakat prensi göremiyor, eve üzgün dönüyormuş. Tek tesellisi, çiçekli bahçesindeki prense benzeyen mermer heykele bakmakmış. Sonunda dayanamamış.
Ablalarına olanları anlatmış. Beş prenses onu prensin şatosuna götürmüşler. Artık deniz kızı, prensin nerede yaşadığını biliyormuş. Her gün onu gizlice görmeye gidiyormuş.

Bir akşam küçük bahçesinde otururken aklına deniz büyücüsüne gitmek gelmiş. “Belki bana yardım eder, akıl verir.” Diye düşünmüş. Büyücünün yaşadığı mağaraya kadar yüzmüş.
Burası korkunç bir yermiş. Suyun içinde uzun ve iri su yılanları yüzüyormuş.
Büyücü onu görünce korkunç sesiyle demiş ki:
-Ne istediğini biliyorum . Balık kuyruğunu iki bacakla değiştirmek istiyorsun? Tam bir insan olabilmen için sihirli bir şurup hazırlayacağım . Onu kıyıya götürüp, gün doğmadan içeceksin . Kuyruğun eriyecek ve bacak şekline dönüşecek. İnsan kılığına girince de tekrar deniz kızı olamayacaksın, demiş.
— Eğer prens seni sevmez, başkasıyla evlenirse parçalanıp bir köpük haline geleceksin, diye de eklemiş.
Deniz kızı yakışıklı prensi düşünerek:
– Kabul ediyorum, demiş.
— Ama bu sihrime karşılık bana güzel sesini vereceksin. Kabul ediyorsan dilini uzat, onu keseceğim, demiş.
.-Kabul, demiş, deniz kızı.
Büyücüden sihirli şişeyi almış.
Şişe, küçük deniz kızının elinde bir yıldız gibi parlıyormuş.
Korkunç ve karanlık mağaradan hızla uzaklaşmış.
Uzaklarda babasının şatosunu görmüş. Şatonun ışıkları sönükmüş. İçeriye girmeye cesaret edememiş.
Oysa babasıyla vedalaşmayı çok istiyormuş, ama konuşamazmış. Bir daha görmemek üzere onlardan uzaklaşmış.

Bahçelerin olduğu tarafa gitmiş. Kız kardeşlerinin bahçelerinden birer çiçek koparmış. Sonra kardeşlerine binlerce öpücük yollamış.
Tüm sevdikleriyle bu şekilde sessizce vedalaşmış. Ve prensine kavuşmak için oradan ayrılmış. .
Kıyıya doğru hızla yüzmüş, yüzmüş. Güneş doğmadan kıyıya çıkmış.
Büyücünün verdiği sihirli şurubu bir kayanın üzerine oturarak içmiş.
Kısa sürede sihirli şurup etkisini göstermeye başlamış.
Vücudu bir bıçakla kesilir gibi olmuş. Her tarafında dayanılmaz ağrılar başlamış.
Öyle şiddetli acı çekmeye başlamış ki dayanılır gibi değilmiş. Bu acılara daha fazla dayanamamış. Bayılmış. Uzun zaman hareketsiz kalmış. Güneş yavaş yavaş yükselmeye başlarken, küçük deniz kızı uyanmış. Hala bütün vücudunda dayanılmaz acılar duyuyormuş. . Fakat o da ne? Prens orada, yanı başında kara kara gözleriyle kendisine bakıyormuş.Tam olarak ayılamadığı için balık kuyruğunun kaybolup yerine bacaklarının geldiğini fark edememiş.
Prens, üşümesin diye küçük kızın üzerini peleriniyle örtmüş. Küçük deniz kızı yavaş yavaş kendine gelmeye başlamış.
Prens ona kim olduğunu, neden burada bulunduğunu sormuş. Fakat küçük deniz kızı o kederli gözleriyle konuşamadan bakmış.
Prens, kızı elinden tutup sarayına kadar götürmüş. Küçük deniz kızı, yürürken acı çekiyormuş. Sanki keskin bıçaklar üzerinde yürüyor gibiymiş.
Küçük kız, büyük bir sabırla bu işkenceye dayanıyormuş.
Ona bu dayanma gücünü prense olan sevgisi veriyormuş.
Prensin yanındaki herkes, küçük kızın uçar gibi uyumlu yürüyüşünü hayranlıkla izliyormuş.
Çok acı çekse bile, bir tüy gibi hafif adımlarla dolaşıyor, merdivenleri uçar gibi çıkıyormuş.
Gittiği her yerde ondan güzeli yokmuş. Ama o, ne konuşabiliyor ne de şarkı söyleyebiliyormuş.
Prens heyecanla haykırmış:
– Bu sensin! Hayatımı kurtaran genç kız! Prens yanılıyormuş. Ama neye yarar! Küçük deniz kızı yüreğinin sızladığını hissetmiş.
Kendisini kurtaranın küçük deniz kızı olabileceği hiç aklına gelmiyormuş.
Prens, küçük deniz kızına: -Ne kadar mutluyum.
Onu bulduğuma inanamıyorum. Benim mutluluğum seni de sevindirsin , demiş.
Bu durumda küçük deniz kızı, düğün gecesinin sabahı ölecek ve sonsuza dek köpük olarak kalacakmış.
Düğün büyük bir törenle yapılmış. Küçük deniz kızı gelinin eteğini tutuyormuş. Kulakları müziği duymuyor, hiçbir şeyi de görmüyormuş.
Orada bulunan diğer kızlar prensin ve kral ailesinin önünde şarkı söylemişler. İçlerinden biri diğerlerinden daha güzel şarkı söylüyormuş. Prens de onu gülümseyerek alkışlıyormuş.
Küçük deniz kızının içine bir hüzün çökmüş. “Prensin yanında olabilmek için sesimi verdim. Ah! Bunu bir bilse” diye düşünüyormuş.
Prens ise onu bir kardeş gibi seviyormuş. Onunla evlenmeyi aklına bile getirmiyormuş.
O sırada, prensin komşu ülkenin kralının kızı ile evleneceği söylentileri çıkmış.
Kralın kızını istemeye gitmek için de büyük bir gemi hazırlanmış. Herkes gemiye binmiş, komşu ülke gitmeye hazırlanıyorlarmış.
Küçük deniz kızı da prensle birlikte gemiye binmek üzere hazırlanmış.
Yolda prens ona komşu kralın kızını asla sevemeyeceğini söylemiş. “Aslında, beni kurtaran kızı arıyorum,” diyormuş. Ertesi sabah gemi limana girmiş. Çanlar çalmış, askerler selam durmuş.
Günlerce eğlenceler düzenlenmiş. Prenses bir süre sonra ortaya çıkmış. Güzel yüzlü ve zarifmiş. Cana yakın, gözleri gülümsüyormuş.
Sadece ölüm saatini ve kaybettiği şeyleri düşünüyormuş.
Yeni evliler akşam gemiye gelmişler. Geminin ortasına altın işlemeli bir çadır kuruluymuş. Prens ve prenses burada dinlenecekmiş.
Küçük deniz kızı da güvertedeymiş. Düşünüyormuş. Prens için sesini, kaybetmiş, dayanılmaz acılar çekmiş.
O ise bütün bunları, çektiği acıları bilmiyormuş.
Güvertenin parmaklıklarına dayanmış ağlamaya başlamış. Birden ablalarını görmüş. Ablaları saçlarını kestirmişler.
Üzgün görünüyorlarmış.
—Saçlarınızı sabah olunca ölmemen için büyücüye verdik, demişler.
Büyücü, ablalarına bir hançer vermiş. Ablaları hançeri küçük kıza uzatıp :
-Bu hançeri güneş doğmadan prensin kalbine sapla. Kanı senin ayaklarını ıslatınca tekrar deniz kızı olabileceksin. Köpük haline gelmeden üç yüz yıl yaşayacaksın. Aman acele et! Gün doğmadan önce ikinizden birinin ölmesi gerek. Prensi öldür ve çabuk gel ! Demişler.
Acele etmesi için:
-Unutma güneşin doğmasına bir kaç dakika kaldı. Acele etmelisin .
Yoksa sen öleceksin ! Diye bağrışıyorlarmış.
Sonra iç çekerek dalgalar içinde kaybolmuşlar.
Küçük deniz kızı çadırın kapısını açmış. Prensle prensesin derin uyuduklarını görmüş. Eğilmiş, prensi alnından öpmüş. Önce hançere, sonra prense bakmış. Kıyamamış. ..
Derken vakit dolmuş.
Birden kızın elindeki hançer titremeye başlamış. Kızı hızla, uzaklara, dalgalara fırlatmış.
Güneş ışınları dalgaları aydınlatıyormuş. Vücudu hemen eriyivermiş. Köpük haline gelmiş.
Köpükler üzerindeki , minik baloncuklardan biriymiş artık. Bütün baloncuklar havada uçuşuyorlarmış. Küçük deniz kızı yükseğe hep daha yükseğe çıkmış. Köpükten ve diğer baloncuklardan uzaklaşmış.
—Nereye gideceğim şimdi? Diye sormuş, kendi kendine.
—Gök kızlarının yanına, demiş baloncuklardan biri .
Gök kızlarının yanında üç yüz yıl insanlar için iyilik yapabilirsen tekrar insan olabilirsin. Gök kızlarının yanına doğru yükselirken doya doya ağlamış. Prense son kez bakıp gülümseniş. Diğer baloncuklarla birlikte, geminin üstünden geçen bulutlara doğru hızla yükselmişler.