Yine gece olmuş ve yine karanlık çökmüştü dört bir yana.Şehir karanlık ve sessizlik içinde boğuluyordu.Bütün gecelerde olduğu gibi gecenin tek güzelliği yıldızlardı ve yine kadın elinde kalemi, önünde defteri ile camın kenarına oturmuş bu eşsiz güzelliği seyrediyordu.
O an camda oturup onlar seyretmek değil de, onlardan biri olup seyredilmeyi diliyorudu.Aslında yıldızlara baktığı her gece düşündüğü şey buydu.Ona bunu düşündüren yıldızların güzelliği miydi yoksa hayattan sıkılmışlığı mıydı anlayamıyordu.Ve hiç kimseye anlatamıyordu içinde kopan fırtınaları.Anlatmaya kalksa; boğazı düğümleniyor, sözcükler bitiyor, cümleler anlamını yitiriyordu.
Belki de artık ölmeyi istiyordu.Belki ölünce her gece hayalini kurduğu gibi bir yıldız olabilirdi.Ama bunların yalnızca bir hayal olduğunun o da farkındaydı.Aslında onu ayakta tutan bu hayalleriydi.
“Mutlu olmak…..” Acaba birgün “mutluyum” diyebilecek miydi?İçinden geçenleri anlatabilecek miydi?Bu düşüncelerle seyrediyordu yıldızları.
Artık onun dostları gecenin tüm karanlığı içinde parlayan yıldızlarıydı.Onlarla konuşurdu içten içe.Yıldızları onu her zaman dinlerdi.
O hüzünlendiği zaman ağlardı gökyüzü ve yıldızlar.O zaman yanaklarından düşen gözyaşlarının sıcaklığını, yakıcılığını hissederdi.
Bulutlu geceler mezardı ona.Bir düşmandı sanki.Dostlarıyla arasına giren bir düşman.Ama o, yine anlatırdı herşeyi.O hain, kara bulutların ardından dinlediklerini bilirdi çünkü.
Bazen ise yıldızlar acılarına dayanamayıp kayar giderdi gökyüzünden.O da bu dünyadan kayıp gitmeyi istiyordu.Dostlarına, yıldızlarına ulaşmak…
Bu düşünceler beynini kurcalarken gözleri ağır ağır kapanır, dalardı uykuya.Uyandığında yeni bir gün başlardı.Sevmezdi gündüzü.Arkadaşları vardı elbet ama hepsi sahte, kepsi yapmacık gelirdi ona.
Yıldızlar gibi bir dost bulamamıştı hiçbir zaman.Bulduğu zaman ise sımsıkı tutup bir daha bırakmayacağına and içmişti.
Şimdi bu kız; uyandığında onu nelerin beklediğin bilmeden, geceleri gökyüzünde görünen ama aslında hep kalbinde olan dostlarıyla daldı uykuya…